28 Haziran 2014

Viking Memleketinden Bisiklet Dışı Anılar

Danimarka gezimiz sadece bisiklet turundan ibaret değildi tabi.. Kopenhag gezimizin bazı highlightlarından da bahsedeyim...

Gittiğimiz ilk gün hemen Nyhavn'a gittik.. Önünde teknelerin durduğu, renk renk evlerin olduğu şu meşhur yer.. Hemen birer bira alıp arkadaşlarımızla sohbete başladık.. O anlarda Danimarka'daki başlıca besin kaynağımızın bira olacağından haberdar değildik henüz...

Nyhavn...
İlk defa yemek konusunda sıkıntı yaşadım bir ülkede. O da yemeklerin lezzetsiz veya pis olması değil, genelde fast food olmasından dolayı.. Sokakta en ucuza yiyebileceğiniz şey hot dog veya hamburger. Danimarka'ya özgü güzel bir köfteyle yapılmış hamburgerlerden satıyorlar sokakta.. Oldukça güzel ama o da kızartma. Tren istasyonundaki müthiş sandviççiyi ve 7/11'in salatalarını keşfedene kadar baya umutsuzluğa kapıldığımı itiraf etmeliyim.

Danimarka gittiğim en pahalı ülkeydi galiba. Daha önce İsveç'e de gitmiştim, hatta baya turistik aktivitelere de girmiştim ama böyle hissetmemiştim. Bu sefer Türk Lirası'nın euro karşısında çok değer kaybetmiş olması da etkili oldu.. Marketlerde bira sudan ucuz olduğu için sürekli bira içtik mesela :)).. Tuborg, Carlsberg ve Haineken tüketiliyor bol bol..

Gitmeden önce Loney Planet ve çeşitli bloglardan araştırma yapıp görmek istediğim yerleri belirlemiştim. Bunlardan bir tanesi de Botanik Bahçesi'ydi (Botanisk Have).. Bahçede orkideler, kaktüsler ve nesli tükenmekte olan bitkiler için özel bölmeler vardı. Çok büyük bir beklentiyle gittim, biraz uyduruk çıktı ama enteresan şeyler de gördük. Sakız ağacını ilk defa Danimarka'da gördüm mesela..

O bir salyangoz değil, kaktüsss....

Sakız ağacı...

Nesli tükenmekte olan türleri bu şekilde korumaya almışlar, bir yandan da buradan satış yapıyorlar..

Orkide bahçesinden.. 
Gittiğimiz her ülkede mutlaka meyve sebze ve balık pazarlarına gitmeye çalışırız. Danirmarka'daki adresimiz de Torvehallerne oldu. Dışında meyve sebze pazarı var. İçinde ise kasaplar, balık marketleri ve ufak restoranlar var. Pişmiş karidesin tanesinin 6TL'ye geldiğini görünce ufak bir şok atlatıyoruz burada. Ben Danimarka'ya özgü smorrebrodlardan alıyoruz. Siyah ekmeklerin üzerini deniz ürünleri, patates gibi yiyeceklerle süsledikleri bir nevi açık sandviç.


Biber dediğin kiloyla alınır, taneyle biber olur mu yahu... Bu arada Danimarka'da en çok yetişen şeyler patates, kabak ve salatalıkmış.. Geri kalanların çoğu ithal ediliyor.



Fiyatlara dikkat... Biz gittiğimizde 1 kron yaklaşık 38 kuruşa denk geliyordu..
Dışarıda bir grup flamenko çalıyor, bir yandan da paella satıyorlar.. Bir süre oturup onları dinliyoruz. Ve tabi ki bira içmeye devam ediyoruz.

Danimarka'daki en büyük atraksiyonlardan biri Christiania.. İşgal evlerinden oluşan bir nevi özerk bir bölge.. Hatta kapısından çıkarken "You are now entering the EU" yazısı sizi karşılıyor. Yakın zamanda, Christiania'da yaşayanlar tüm arsayı satın almışlar devletten.. Buranın bir özelliği de esrar kullanımı ve satışının serbest olması, daha doğrusu göz yumulması. Polis dönem dönem baskın yapıyormuş yine de.. İçerisi turist kaynıyor.. Esrar satışının yapıldığı Pusher Street dışındaki yerlerde fotoğraf çekebiliyorsunuz, orada yasak... Her yerin rengarenk olması ve evlerin orijinalliği çok hoşumuza gidiyor. Turistik kısmın dışında bir de insanların günlük yaşantısını devam ettirdiği taraf var.. Bu güzel evler işte hep orada...


You are now entering the EU..


Christiania'nın kendi birası da var...


Çatıya bayıldım.. 



Danimarka'dayken de şansım hem hava hem de atraksiyonlar açısından yaver gitti.. Sadece 2 gün yağmurda kaldık. Birinde ciddi yağmur vardı ve çok üşüdüm. Diğerinde de gün boyu mini mini ıslattı.. Tam bir ahmak ıslatan. Onun dışındaki günlerde hava çok güzeldi.. Ne sıcak, ne soğuk.. Tam bisiklet ve seyahat havası..

Oradayken Kopenhag'ın en eğlenceli olaylarından birine denk geldik. Distortion... Şehrin değişik yerlerinde sahne kuruluyor, sokaklar kapanıyor, alternatif müzik grupları sahne alıyor.. Biz sadece tek bir yerde konser izledik.. Ortam çok komikti.. Etrafta bir sürü polis vardı ve gençler polislerle fotoğraf çektirmek için sıraya giriyorlardı. Ağaçlara tırmananlar, mini yangınlar çıkartanlar falan.. Herkesin kafası güzeldi.. Ortamda eğlenenlere ek olarak bir de çalışanlar vardı.. Bazı göçmenler seyircilerin arasında dolaşıp içecek kutularını ve şişelerini topluyorlardı.. Geri dönüşüme verdiklerinde ciddi bir para elde edebiliyorlar.



Denk geldiğimiz bir başka olay da Kopenhag Karnavalı oldu... Kopenhag'daki samba okullarının gösterisi, mini Rio karnavalı... Daha önce Rio'da da samba izlemişliğimiz vardı.. Brezilyalılar ve Danlar arasındaki fark dağlar kadar olsa da medeni cesaretleri ve çabalarından dolayı takdir etmek lazım... Çok eğlenceli bir gece geçirdik..




Son olarak bir de Danimarka'nın gururu ünlü masalcı Hans Christian Andersen'in mezarını ziyaret ettik...

Bu postta anlattıklarım ve bisiklet turları dışında ise bol bol arkadaşlarımızla hasret giderdik.. Birlikte ultrason muayenesine gidip bebeklerinin kız olduğunu bile öğrendik... :))

Hah unutmadan iki detay ekleyeyim.. Marketlerdeki şekerlerin hemen hemen hepsinde meyan kökü (lakrids) var ve bana çok uzak bir tat olduğu için hiç şeker yiyemedim.. Açığı da Anton Berg'lerle kapattım. Danimarka markasıymış meğer.. Marzipanlı muhteşem ürünleri var..

Yazıyı bitirirken hala aklıma gelen bir şeyler oluyor.. Coffee Collective diye ünlü bir kahvecileri var.. Oraya gidelim dedik.. Kahveleri gerçekten lezzetli.. Bir de mekan tam hipster mahallesinde.. Benim hoşuma gitti.. Tavsiye ederim.. Mekan çok janjanlı değil ama bulunduğu yer ve kahveleri için gidilir..

27 Haziran 2014

Bisiklet Severlerin Gözü Gönlü Açılsın

İş bu post sadece 12 fotoğraftan oluşmakta olup seyir keyfi sunmaktadır. Bir yandan da yazarına christiania bike fotoğrafı çekmemiş olduğu için vicdan azabı yaşatmaktadır...

Böyle olur Dan düğünü...


Yirim...

Panter stayla... 


Bisiklet parklarından yanlızca biri.. 


Kırmızı ışık sonrası bisiklet trafiği.. Günlük hayat böyle işte...




25 Haziran 2014

Tour de Denmark pt.3 (Final stage)

Yeni bisikletle 2 günlük alışma turlarından sonra bu sefer Kopenhag trafiğine çıkmaya hazırım. Ciddi bir bisiklet trafiği var. Hem kurallara uymalı hem de atik ve dikkatli olmalısınız. Özellikle viraj dönerken veya durmadan önce sinyal vermek önemli.

3. gün - 80 km - toplam irtifa 151 m

http://www.strava.com/activities/150296051

Bu sefer tura trenle Køge'ye giderek başladık. Bisikletle birlikte trenin ya ilk ya da son vagonuna binmeniz gerekiyor. Hangi vagona binebileceğiniz hem trenin üzerinde bisiklet işareti ile belirtilmiş hem de bilgi ekranlarında yazıyor. Bisikletleri dayadığınız yerde genelde bisikleti sabitlemek için kullanılabilecek kemerler var. Tabi birden fazla bisikleti üst üste dayayınca başında beklemek gerekebiliyor düşmesin diye.. S-bahnlarda ise ayrıca bisiklet parkı gibi tekerleği sıkıştırabileceğiniz aralıklar var.

Trene bisikleti almak için (s-bahn değilse) ayrıca bisiklet bileti basmanız gerekiyor. Gideceğiniz yerin hangi zone'da olduğuna göre bileti bir kaç kere basmanız gerekebiliyor. Køge'ye giderken safça bir hareket yapıp 2 yolcu bileti 1 bisiklet bileti basıyorum ama iki bisikletimiz var!!! Üstelik kontrole denk gelirsek cezası oldukça yüksek. Trenin ara istasyonlarından birinde koşturarak cihaza gidip tekrar kart basmam gerekiyor. Yerime geri döndükten bir kaç dakika sonra kontrole denk geliyoruz. İyi ki inip tekrar basmışım.

Køge Kopenhag'ın biraz güneyinde, deniz kenarında bir yer. Bu seferki turumuz ağırlıklı olarak sahilde geçiyor. Hemen deniz kenarında yol yok, biraz içeriden gidiyoruz. Hava serin ve yağmurlu. Tam ahmak ıslatan yağmuru. Ne çok rahatsız olup duruluyor, ne de rahat rahat sürülüyor. Islana kuruya bitirdik turu.

Kopenhag'da da bisiklet trafiği beni çok korkutmuştu. Elimi bırakıp sinyal vermek yeni bisikletle benim için bir challenge idi ama üstesinden geldim. Çok da keyif aldım. Meğer kendini trafiğin akışına bırakınca oluyormuş.

Günler de delice uzun o yüzden o kadar uzun süre turlayabiliyorsunuz ki. Turumuzun toplam 8,5 saat (hareketli zaman 5 saat) sürmesine  rağmen -ki evden ancak 13:00'e doğru çıkabilmiştik) ışık yakmadan eve dönebildik çünkü hava 23:30'da kararıyor..



İşte size kalabalık bir plaj... Cıvıl cıvıl adeta...

Hep at görecek değiliz ya.. Biraz da koyun... 
Mavi bayraklı plaj... 

Kuş istilası... 
Mavi bisiklet şeridine dikkat.. Bisikletler için ayrıca trafik lambaları var...


Amager Strand.. Şehir içindeki plaj... Tabi ki bomboş.... Bu garip yapı nedir diye merak ettik...

Denize girmek için ayrılan loca gibi yerler çıktı... Yukarıya tırmanıp atlanabilecek yerler de yapmışlar.. Deniz içinde havuz hizmeti...
Sadece 3,5 ay açık.. 16 Eylül'de kapanıyor.. Yazın buraların çok kalabalık olduğu günler oluyormuş... Özellikle İsveç'ten ve İngiltere'den baya turist geliyormuş yaz tatilini geçirmek için.

Deniz bomboş görünse de ileride scuba eğitimi alanlar gördük. Kuru elbise ile dalıyorlardı gerçi ama yine de takdir ettik. O sırada yağmur ve rüzgardan dolayı ben suyun dışında donuyordum. Danimarkalı bir grup yaşlı insansa yağmur altında salsa yapıyordu.. 

Terkedilmiş hissi var... Buraların normalde yazın dolu olduğuna inanmak zor.. 

Yine yeni yeniden rüzgar gülleri...
Muhteşem kuzey mimarisi.. Ahşap ve camın uyumu...

Nyhavn...

Opera binası... Yıllar önce hakkında bir belgesel izlemiştim. Görmeyi çok istiyordum. İçine girmedik ama yekpare çatısı ile büyülüyor.. 

Denizkızına niyet, kutup ayısına kısmet... :))
Denizkızının yanına gittiğimizde fotoğraf çekme çabasına girmek istemedim. Başı zaten kalabalıktı...

S-bahnlarda bisiklet koymak için yer yapılmış.. hatta şu tekerlekleri koyduğumuz yerde MTB için ayrıca aralıklar yapılmış, biraz daha geniş lastiklere göre.