13 Haziran 2014

Ruby the Candy, Yurt Dışından Bisiklet Getirme Macerası

Uzun süredir hayalini kurduğum, heyecanla beklediğim bir tanecik, şekerden yapılma bisikletime sonunda kavuştum.

Bir süredir yol bisikleti alma planlarım vardı. Specialized alacağım kesindi. Hem hali hazırda kullandığım bisiklet de aynı markanın ve çok memnunum hem de SPC kadın spesifik dizayn (WSD) üzerinde başarılı bir marka. Kadınlar olarak uzun bacaklarımız ve kısa üst gövdelerimiz var. Ben de bunun baskın örneklerinden biriyim. Bacak boyuma göre bisiklet alsam "reach"im çok uzayacak, üst boru uzunluğuna göre alsam bacaklara kısa gelecek vs. Gerçi WSD sadece bir kandırmaca diyenler de var ama ben işe yaradığını düşünüyorum. Hatta uzun bacaklı, kısa gövdeli erkeklerin bile WSD bisiklet almasının uygun olduğunu düşünüyorum.

Aslında hep gönlümde yatan pembe beyaz bir Ruby Sport'tu ama pahalıydı, triple değil de compacttı falan derken kafam karışmıştı ve Dolce mi alsam, Ruby mi alsam şeklinde düşünüyordum. Hatta bol bol kamuoyu araştırması yaptım. İki bisikletin de artılarını eksilerini çıkarttım. Biraz yüzeysel analizler olabilir tabi.

Dolce Comp

+ güzel, estetik ama içimde pır pır kelebek yapmıyor
+ aynakol 3'lü yani yokuşları çıkmak daha kolay
+ bagaj delikleri var istersem bagaj takabilirim
+ benim şu anki bisikletimden tur yapma açısından dev farklı olmadığı için bisikletimi rahatlıkla satabilirim
+ bu bisikleti alırsam artan parayla GPS alabilirim
-  yol bisikleti için giriş seviyesinde ve ağırlığı şu anki bisikletimle aynı olabilir. 

Ruby Sport

+ aşırı aşırısı estetik. insanın içinde kelebekler uçuşturuyor
+ karbon olduğu için hafif ve titreşimleri daha az hissediyorsun
-  karbon zarar görürse tamiri mümkün değil ama şimdiye kadar hiç bir bisikletime zarar vermedim
-  aynakol 2'li. yokuşlar biraz üzebilir.
-  bagaj delikleri yok (gerçi şimdiye kadar 1 kere bagaj taktık)
-  daha pahalı
-  bir ihtimal turda kullanmak için bagaj takabileyim diye kendi bisikletimi satmayabilirim bu da maliyetin daha da artması demek ama bir yandan fedakarlık etmem gerektiği için satabilirim de... 
- GPS'ten vazgeçmem gerekebilir.

Sonra bir blogda aşağıdaki yazıyı gördüm.

"You know, we all make compromises in our lives to juggle our needs and wants and responsibilities. Sometimes, good enough is good enough and we make do. If you are happy with the Dolce (and it sounds like you are) maybe you should stick with it. But if you ride that Ruby, and it's like lightning striking and birds singing and angels winging along side and you really want it, go for it. Yep. Tough call."

Fikrini sorduğum Nomadic Turtle Engin'den de "Tatava yapma Ruby al geç" cevabı gelince tatava yapmaktan vazgeçtim ben de... Yüreğimin götürdüğü yere gitmeye karar verdim...

Türkiye'ye bisikleti getirtsem inanılmaz fiyat farkı olacaktı. Ben de yaz tatili ile birleştirip yurtdışından bisiklet almaya karar verdim. Önce gidebileceğimiz ülkeler ve bisikleti bulabileceğim ülkeler için araştırma yaptım. En son Danimarka ve Almanya seçeneklerinde kaldım. Almanya'daki arkadaşlarımızı bir önceki sene ziyaret etmiştik. Danimarka'dakilere hiç gitmemiştik, hatta ben Danimarka'ya hiç gitmemiştim.

Gitmeden yaklaşık 1 ay kadar önce Kopenhag'daki Specialized Concept Store ile yazışmalara ve telefon konuşmalarına başladım. Hollanda'dan bana bisikleti getirttiler.

Kopenhag'daki ilk günümüzde bisikletçinin önünden geçerken vitrinin gerisinde gördüm Ruby'i :))

Pazartesi dükkanlar açılınca hemen damladık. Biricik bisikletim bir önceki gün gördüğümüz yerde beni bekliyordu. Bisikleti alıp ufak bir tur yaptım. Yolları şaşırınca dönmem uzun sürdü. Murat ve dükkan sahibi beni düştü sanmışlar. :) Elimizde dev bir Specialized kutusu, bir bisiklet ve Garmin Edge 510 dükkandan çıktık.

Danimarka'daki bisiklet turumuz hakkında daha sonra ayrıca yazacağım. Spoiler olarak bir kaç fotoğraf paylaşayım...





Dönüş için daha önce THY'yi arayıp bisiklet rezervasyonu yaptırmıştım. Paketleme için evde pedalları, jantları söktük, gidonu vidalarından ayırıp ya cevirdik. Bisikletçiden daha önce köpük ve oluklu mukavvalar almıştık kadroyu sarmak için. Bunlar yetmeyeceği için 10 mt kadar da pıtpıtlı ambalaj malzemesinden aldık. Bisikleti delice sarıp zor da olsa kutuya sığdırdık.

Havaalanında önce tax free ofisinde faturaları kaşelettik. Danimarka o kadar pahalı bir yer ki.. Vergi %25. Bizim için sorun değil tabi. Ne de olsa tax free var... Aklınızda olsun tax free ofisinde uçak biletinizi veya boarding pass'inizi görmek istiyorlar ve bazı havaalanlarında check in ofisi ile tax free ofisi arasında baya mesafe olabilir. O yüzden tavsiyem havaalanına gitmeden önce e-biletinizin bir kopyasını yanınıza alın.

Check-in'de bisikletin üzerine her çeşit uyarı etiketi ve bagaj etiketi takılıyor. Sonrasında da bazı havaalanlarında bulky baggage, bazılarında odd baggage vs yazan yere elden teslim ediyorsunuz. Biz kutuyu teslim etmeden önce dört bir tarafına "fragile" yazıları yapıştırdık. Kutunun ne pozisyonda durması gerektiği zaten kutunun üzerinde yazıyordu. Daha önce Murat'ın bisikletini getirirken bir de havaalanında shrinkletmiştik ama Kopenhag havaalanında bu hizmet yokmuş ne yazık ki.

Normalde THY bu tarz spor bagajları taşımak için 30 euro alıyor. Biz kilo limitimiz dahilinde olduğumuz için para ödemedik. Check in görevlisine ısrarla ödeme yapıp yapmayacağımızı sorduk ama para almadı. :)

Yolculuğumuz İstanbul'dan aktarmalı olacaktı. İstanbul - İzmir uçağında sağ taraftaydık ve Ruby'i takip etmeye çalışıyorduk. Ruby geldi ve yerde görevli personel Ruby'i alıp konteynera fırlattı!!! Kutu dikey durması gerekirken yatay olarak bırakıldı. Ardından bir konteyner bagaj üzerine yerleştirildi. Ben bu arada yerimde sinir krizi geçirdim. Sonrasında hostese bilgi verdim. O da kaptanla konuştu, bagaj tekrar boşaltılıp düzeltildi. Bu arada uçaktakilere de "kargo dolayısıyla gecikme yaşıyoruz" şeklinde bir anonsla bilgi verildi. THY çok keyifli geçen bir haftayı zehir etmeyi başarabildi. THY'ye şikayette bulundum. Döneli neredeyse bir hafta oluyor ama tık yok.. Bu memlekette işine saygısı olan insan bulmak ne kadar zor yahu....

Koliyi teslim aldığımızda jantlardan birinin quick release'i kutunun dışına çıkmıştı. Çok şükür ki kadroya bir şey olmamış fakat frenler ve jant ayarları bozulmuş. Mecburen İzmir'e gelir gelmez Parkur Bisiklet'e uğramak zorunda kaldı Ruby'm... Şu anda eski haline döndü.. Mutlu....


Hiç yorum yok: